FULL METAL ALCHEMIST
VE
SHINGEKI NO KYOJIN’İN
KARŞILAŞTIRLMALI ANALİZİ
Saena Sylvara (SaILoRSuN)
Animeler de dünyada insan elinden çıkan birçok şey gibi birbirinden etkilenir ya da yine “aklın yolu bir” mantığı ile ortak noktalara sahip olabilir. İzlediğim ilk andan itibaren çevremdeki insanlara söylediğim ve “Yok canım ne alakası var?” cevabını aldığım anime karşılaştırmasını yazıya dökmenin zamanı geldi de geçiyor dedim. Ve ilk defa benimle aynı fikirde olan ve birçok konuda beyin fırtınası yapabildiğim Yasemin Karaca’ ya da işin içinden biri olarak düşüncelerimi desteklediği için teşekkür etmek isterim.
Öncelikle iki animenin de konusuna kısaca değinelim:
Full Metal Alchemist (FMA): Edward ve Alphonse’ nun babası onlar küçükken bir yolculuğa çıkmış ve bir daha geri dönmemiştir. Bu iki kardeş anneleriyle mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamakta ve babaları gibi simyacılıkla uğraşmaktadırlar. Anneleri de bu durumdan oldukça memnundur. Simyacılık ve teknolojinin belli düzeylerde var olduğu bir dünyada yaşamaktadırlar. En yakın arkadaşları Winry de ailesini kaybetmiş ve büyük annesi ile yaşamaktadır. Annelerini kaybetmeye dayanamayan Edward ve Alphonse bir insanı yaratmak için gerekli tüm malzemeleri bir araya getirir ve yapılmaması gereken ve etik olarak yasak olan bir simyayı gerçekleştirmek isterler: Annelerini hayata döndürmek… Fakat bu denemeleri başarısızlıktan çok daha öteye gider ve ortaya bir yaratık çıkar. Edward bu yaratığı öldürmek, kardeşinin ruhunu bir zırha mühürlemek ve kolu ile bacağını feda etmek zorunda kalır. Böylece bedenini kaybeden Al (Alphonse), bir kolunu ve bacağını kaybeden Ed (Edward) şimdi çok daha fazla şey kaybetmişlerdir. Çünkü simyacılığın temel fikri olan “Eşit Takas”a karşı gelmeye çalışmışlardır. Sonuç olarak geri dönecek bir yerleri olmaması için evlerini de yakarak kaybettiklerini geri kazanmak için “Felsefe Taşı”nın peşine düşerler.
Shingeki no Kyojin (SnK): Eren yıllar önce ailesini kaybeden Mikasa’ nın da ailelerine katılmaları ile 4 kişilik mutlu bir hayatı sürmektedir. Fakat bu mutluluk duvarlarla çerçevelidir. Çünkü yaşadıkları dünya “Titan” denilen devler tarafından ele geçirilmiştir. Bu devler nasıl, neden ortaya çıkmıştır kimsenin bir fikri yoktur; ancak insanların onlardan korunmalarının tek yolu duvarların içinde yaşamaya devam etmektir. Eren ve Mikasa’nın bir de Armin adında fiziksel olarak pek güçlü olmayan ama çok zeki olan bir arkadaşları vardır. Bir gün ise korkulan olur ve dev bir titan ilk duvarı yıkar. Bu olay olmadan ise Eren’in babası evden iş için ayrılmıştır. Duvar yıkılıp şehir titanlar tarafından istila edilmiş ve Eren ile Mikasa evlerinin yıkılıp, annelerinin vahşice bir titan tarafından yendiğini görmüşlerdir. Artık ne evleri ne de birbirleri dışında bir aileleri vardır. Eren bu nedenler tüm titanları yok etmeye yemin eder ve iki yakın arkadaşı da her zaman onunla olacaktır.
Bu genel açıklamalardan sonra bu iki animeyi daha detaylı incelemeye geçelim. Şimdiden uyarayım bu incelemeler esnasında “spoiler” dediğimiz bol bol tüm bölümlerle ilgili bilgiler verilecektir:
İlk ortak nokta iki animenin de açılış ve genel müzik çerçevesi olarak dikkatimizi çekmektedir. İnsanı yer yer duygusallaştıran yer yer ise savaş iç güdüsünü doruğa ulaştıran koro-orkestra ya da epik-dramatik orkestral diye ifade edebileceğimiz karışımda müziklerin varlığıdır. İki animeyi izlerken de dikkat edelim çok nadiren böyle bir müzik tarzına rastlanmaktadır.
İkinci ortak nokta da yine teknik bir konu: animelerin renk tonlarının/ayarlarının aynı olması. (Ki Yasemin teknik bir tabir olarak buna renk skalası dedi) Renklerin canlılığı ve insanı etkileme/göze hitap biçimleri aynıdır. Başak bir örnekle anlatmaya çalışayım. Televizyon kanallarını bilirsiniz. Bir atv, show tv, kanal d, star ya da trt yi açtığımızda renklerin farklılığı ve kendine bağlama etkileri farklıdır. Hatta bu nedenle bir kanalda izlediğimiz dizi başka bir kanala geçtiğinde aynı etkiyi yaratmaz üstümüzde. İşte bu iki animenin görüntüsünün üzerimizde etkisi aynıdır.
Üçüncü bir nokta, bu animelerdeki dünya düzenidir. İki animede de sınır düzeyde teknoloji mevcuttur. Kalan kısım ise doğaüstü güçlerdir ki bu doğaüstü güçler de bilimden ortaya çıkan güçlerdir. Simya belli bileşenlerin eşdeğer şeylerle dönüşümü değil midir? Titanlar da bilimsel bir sürecin sonucunda ortaya çıkmaktadır değil mi?
Dünya düzeni ile ilgili dördüncü ortak nokta askeriyenin baskın gücü ve kendine has yapısıdır. Belli görev bölgelerine ayrılan askeriye, hikayenin kilit noktası olan üsler tarafından yönetilmektedir. Öte yandan yine askeriyede öyle karakterler vardır ki cool duruşu, stratejik düşüncesi ve cesareti ile kalbimizi fethetmektedirler. Aklınıza kimler geldi: Levi ve Roy Mustang. Onlar amaçları için sevdikleri dahil her şeyi yeri geldiğinde feda etmek zorunda kalmışlardır. Düzeltelim, sevdikleri kendilerini onlar için feda etmişlerdir. Ve iki animede de bu karakterler bizim ana karakterlerimizin sorumluluklarını üstlenmişlerdir.
Hikayeye gelelim: Ortak beşinci nokta; temelde hikayeler savaş ve duygusallık (drama) üstüne kuruludur. “Bu insanları nasıl ağlatsak? Nasıl küfür ettirsek? Üstüne gaza getirip savaş konumuna getirsek?” diye üşenmemiş düşünmüşlerdir. Hikayenin temel taşları ise:
· Kaybedilen anne –ki bu annenin ölümü çok iğrenç, kanlı bir şekilde gerçekleşmiştir- ;
· Baba ortadan kaybolmuş ve nerde olduğu meçhuldür; yine iki animedeki baba da doğa üstü kısımla ilgilenmekte ve bu doğa üstü alan ile ilgili her cacığın altında parmağı olan tüm sırları barındıran tiplerdir;
· İki animede de geri dönülecek bir ev yoktur karakterkerin asla eski hayatlarına dönme ihtimalleri ve arkadaşlıkları dışında bir sığınakları yoktur;
· İki animede de birbirine bağlı üç ana karakter söz konusudur ve yer yer yolları ayrılsa bile hikaye bütününde her zaman birliktelerdir;
· İki animede de din insanları kullanan bir faktördür;Kaybedilen karakterler: En beklemediğiniz zamanda en beklemediğiniz karakterler yürek parçalar bir şekilde ölmektedir. Hatta ana karakterlerimiz bile yüreğimizi ağzımıza getirip bize öldüklerini düşündürmekte ve mucizevi ama mantıksız olamayan şekillerde geri dönmektedirler.
Altıncı ortak nokta diyebileceğimiz ve yine dünya düzeni ve hikaye ile bağdaştırabileceğimiz bir nokta olayların gerçekleştiği dünyanın bir ikinci dünya savaşı dönemi, özellikle alman etkisinin yoğun olduğu bir biçimde gerçekleşmesidir. Bize bunu gösteren önemli noktalar steampunkımcı teknoloji ve karakterlerin isimleridir: Eren Jaeger, Mikasa Ackerman, Armen Arlert – Edward ve Alphonse Elric, Winry Rockbell, Hohenheim vb. gibi diğer karakterlerin isimleri de yine alman, rus, İngiliz isimlerine genel olarak sahiptir.
Yedinci ortak nokta; İki animedeki en güzel hikaye ortak noktası sanırım hiçbir şeyin mantıksız olmamasıdır. Her şey o dünyanın mantığına uygun biçimde ilerlemektedir. Yani güç sınırsız değildir. Belki de diyebiliriz ki güç insanoğlunun varlığı ile sınırlanmıştır. İnsanoğlu ne kadar mantığını ve duygularını kaybederse o kadar kıyamete yaklaşılmakta fakat aksi karakterdeki insanlar tarafından da kurtarılmaktadır. Ama kimse ama kimse kusursuz değildir. En başta da ana karakterlerimiz… Onlar büyüyecek ve önlerinde uzun bir yol olan çocuklardır. Ve belki de bu yolculukta aradıkları en büyük şey sevgi ve şefkattir.
Tüm bunları anlattığımda bakış açınız değişti mi? Ben de öyle düşünmüştüm… Çünkü anlattığım arkadaşların da bakış açısı aynı şekilde değişti. Bu nedenle bu şekilde düzenli halde daha çok kişiye bu noktaları iletmek istedim. Farklı konularda da bunu yapmaya devam edeceğim. Emeğe saygı çerçevesinde paylaşımlarının gerçekleştirilmesine ve yapıcı eleştirilere her zaman açığım. Beğenmiş olmanız umuduyla…
Saena Sylvara(SaILoRSuN)
VE
SHINGEKI NO KYOJIN’İN
KARŞILAŞTIRLMALI ANALİZİ
Saena Sylvara (SaILoRSuN)
Animeler de dünyada insan elinden çıkan birçok şey gibi birbirinden etkilenir ya da yine “aklın yolu bir” mantığı ile ortak noktalara sahip olabilir. İzlediğim ilk andan itibaren çevremdeki insanlara söylediğim ve “Yok canım ne alakası var?” cevabını aldığım anime karşılaştırmasını yazıya dökmenin zamanı geldi de geçiyor dedim. Ve ilk defa benimle aynı fikirde olan ve birçok konuda beyin fırtınası yapabildiğim Yasemin Karaca’ ya da işin içinden biri olarak düşüncelerimi desteklediği için teşekkür etmek isterim.
Öncelikle iki animenin de konusuna kısaca değinelim:
Full Metal Alchemist (FMA): Edward ve Alphonse’ nun babası onlar küçükken bir yolculuğa çıkmış ve bir daha geri dönmemiştir. Bu iki kardeş anneleriyle mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamakta ve babaları gibi simyacılıkla uğraşmaktadırlar. Anneleri de bu durumdan oldukça memnundur. Simyacılık ve teknolojinin belli düzeylerde var olduğu bir dünyada yaşamaktadırlar. En yakın arkadaşları Winry de ailesini kaybetmiş ve büyük annesi ile yaşamaktadır. Annelerini kaybetmeye dayanamayan Edward ve Alphonse bir insanı yaratmak için gerekli tüm malzemeleri bir araya getirir ve yapılmaması gereken ve etik olarak yasak olan bir simyayı gerçekleştirmek isterler: Annelerini hayata döndürmek… Fakat bu denemeleri başarısızlıktan çok daha öteye gider ve ortaya bir yaratık çıkar. Edward bu yaratığı öldürmek, kardeşinin ruhunu bir zırha mühürlemek ve kolu ile bacağını feda etmek zorunda kalır. Böylece bedenini kaybeden Al (Alphonse), bir kolunu ve bacağını kaybeden Ed (Edward) şimdi çok daha fazla şey kaybetmişlerdir. Çünkü simyacılığın temel fikri olan “Eşit Takas”a karşı gelmeye çalışmışlardır. Sonuç olarak geri dönecek bir yerleri olmaması için evlerini de yakarak kaybettiklerini geri kazanmak için “Felsefe Taşı”nın peşine düşerler.
Shingeki no Kyojin (SnK): Eren yıllar önce ailesini kaybeden Mikasa’ nın da ailelerine katılmaları ile 4 kişilik mutlu bir hayatı sürmektedir. Fakat bu mutluluk duvarlarla çerçevelidir. Çünkü yaşadıkları dünya “Titan” denilen devler tarafından ele geçirilmiştir. Bu devler nasıl, neden ortaya çıkmıştır kimsenin bir fikri yoktur; ancak insanların onlardan korunmalarının tek yolu duvarların içinde yaşamaya devam etmektir. Eren ve Mikasa’nın bir de Armin adında fiziksel olarak pek güçlü olmayan ama çok zeki olan bir arkadaşları vardır. Bir gün ise korkulan olur ve dev bir titan ilk duvarı yıkar. Bu olay olmadan ise Eren’in babası evden iş için ayrılmıştır. Duvar yıkılıp şehir titanlar tarafından istila edilmiş ve Eren ile Mikasa evlerinin yıkılıp, annelerinin vahşice bir titan tarafından yendiğini görmüşlerdir. Artık ne evleri ne de birbirleri dışında bir aileleri vardır. Eren bu nedenler tüm titanları yok etmeye yemin eder ve iki yakın arkadaşı da her zaman onunla olacaktır.
Bu genel açıklamalardan sonra bu iki animeyi daha detaylı incelemeye geçelim. Şimdiden uyarayım bu incelemeler esnasında “spoiler” dediğimiz bol bol tüm bölümlerle ilgili bilgiler verilecektir:
İlk ortak nokta iki animenin de açılış ve genel müzik çerçevesi olarak dikkatimizi çekmektedir. İnsanı yer yer duygusallaştıran yer yer ise savaş iç güdüsünü doruğa ulaştıran koro-orkestra ya da epik-dramatik orkestral diye ifade edebileceğimiz karışımda müziklerin varlığıdır. İki animeyi izlerken de dikkat edelim çok nadiren böyle bir müzik tarzına rastlanmaktadır.
İkinci ortak nokta da yine teknik bir konu: animelerin renk tonlarının/ayarlarının aynı olması. (Ki Yasemin teknik bir tabir olarak buna renk skalası dedi) Renklerin canlılığı ve insanı etkileme/göze hitap biçimleri aynıdır. Başak bir örnekle anlatmaya çalışayım. Televizyon kanallarını bilirsiniz. Bir atv, show tv, kanal d, star ya da trt yi açtığımızda renklerin farklılığı ve kendine bağlama etkileri farklıdır. Hatta bu nedenle bir kanalda izlediğimiz dizi başka bir kanala geçtiğinde aynı etkiyi yaratmaz üstümüzde. İşte bu iki animenin görüntüsünün üzerimizde etkisi aynıdır.
Üçüncü bir nokta, bu animelerdeki dünya düzenidir. İki animede de sınır düzeyde teknoloji mevcuttur. Kalan kısım ise doğaüstü güçlerdir ki bu doğaüstü güçler de bilimden ortaya çıkan güçlerdir. Simya belli bileşenlerin eşdeğer şeylerle dönüşümü değil midir? Titanlar da bilimsel bir sürecin sonucunda ortaya çıkmaktadır değil mi?
Dünya düzeni ile ilgili dördüncü ortak nokta askeriyenin baskın gücü ve kendine has yapısıdır. Belli görev bölgelerine ayrılan askeriye, hikayenin kilit noktası olan üsler tarafından yönetilmektedir. Öte yandan yine askeriyede öyle karakterler vardır ki cool duruşu, stratejik düşüncesi ve cesareti ile kalbimizi fethetmektedirler. Aklınıza kimler geldi: Levi ve Roy Mustang. Onlar amaçları için sevdikleri dahil her şeyi yeri geldiğinde feda etmek zorunda kalmışlardır. Düzeltelim, sevdikleri kendilerini onlar için feda etmişlerdir. Ve iki animede de bu karakterler bizim ana karakterlerimizin sorumluluklarını üstlenmişlerdir.
Hikayeye gelelim: Ortak beşinci nokta; temelde hikayeler savaş ve duygusallık (drama) üstüne kuruludur. “Bu insanları nasıl ağlatsak? Nasıl küfür ettirsek? Üstüne gaza getirip savaş konumuna getirsek?” diye üşenmemiş düşünmüşlerdir. Hikayenin temel taşları ise:
· Kaybedilen anne –ki bu annenin ölümü çok iğrenç, kanlı bir şekilde gerçekleşmiştir- ;
· Baba ortadan kaybolmuş ve nerde olduğu meçhuldür; yine iki animedeki baba da doğa üstü kısımla ilgilenmekte ve bu doğa üstü alan ile ilgili her cacığın altında parmağı olan tüm sırları barındıran tiplerdir;
· İki animede de geri dönülecek bir ev yoktur karakterkerin asla eski hayatlarına dönme ihtimalleri ve arkadaşlıkları dışında bir sığınakları yoktur;
· İki animede de birbirine bağlı üç ana karakter söz konusudur ve yer yer yolları ayrılsa bile hikaye bütününde her zaman birliktelerdir;
· İki animede de din insanları kullanan bir faktördür;Kaybedilen karakterler: En beklemediğiniz zamanda en beklemediğiniz karakterler yürek parçalar bir şekilde ölmektedir. Hatta ana karakterlerimiz bile yüreğimizi ağzımıza getirip bize öldüklerini düşündürmekte ve mucizevi ama mantıksız olamayan şekillerde geri dönmektedirler.
Altıncı ortak nokta diyebileceğimiz ve yine dünya düzeni ve hikaye ile bağdaştırabileceğimiz bir nokta olayların gerçekleştiği dünyanın bir ikinci dünya savaşı dönemi, özellikle alman etkisinin yoğun olduğu bir biçimde gerçekleşmesidir. Bize bunu gösteren önemli noktalar steampunkımcı teknoloji ve karakterlerin isimleridir: Eren Jaeger, Mikasa Ackerman, Armen Arlert – Edward ve Alphonse Elric, Winry Rockbell, Hohenheim vb. gibi diğer karakterlerin isimleri de yine alman, rus, İngiliz isimlerine genel olarak sahiptir.
Yedinci ortak nokta; İki animedeki en güzel hikaye ortak noktası sanırım hiçbir şeyin mantıksız olmamasıdır. Her şey o dünyanın mantığına uygun biçimde ilerlemektedir. Yani güç sınırsız değildir. Belki de diyebiliriz ki güç insanoğlunun varlığı ile sınırlanmıştır. İnsanoğlu ne kadar mantığını ve duygularını kaybederse o kadar kıyamete yaklaşılmakta fakat aksi karakterdeki insanlar tarafından da kurtarılmaktadır. Ama kimse ama kimse kusursuz değildir. En başta da ana karakterlerimiz… Onlar büyüyecek ve önlerinde uzun bir yol olan çocuklardır. Ve belki de bu yolculukta aradıkları en büyük şey sevgi ve şefkattir.
Tüm bunları anlattığımda bakış açınız değişti mi? Ben de öyle düşünmüştüm… Çünkü anlattığım arkadaşların da bakış açısı aynı şekilde değişti. Bu nedenle bu şekilde düzenli halde daha çok kişiye bu noktaları iletmek istedim. Farklı konularda da bunu yapmaya devam edeceğim. Emeğe saygı çerçevesinde paylaşımlarının gerçekleştirilmesine ve yapıcı eleştirilere her zaman açığım. Beğenmiş olmanız umuduyla…
Saena Sylvara(SaILoRSuN)